Özge Uzun, Alpe d’Huez Uzun Mesafe Triatlonu öncesi kariyerini ve triatlon tutkusunu anlattı.
Bize kendinden biraz bahsedebilir misiniz? Spora başlaman nasıl oldu? Aklınızın bir köşesinde her zaman triatlet olmak var mıydı?
Kendimi kısaca anlatmam gerekirse, maceraperestim, hayvanseverim, spor ve adrenalin tutkunuyum. Spora çok küçük yaşlarda başladım. Kendimi bildim bileli içinde spor olan her şeyi seviyorum. Çocukluktan itibaren koşmak, bale ve jimnastik yapmak, sonrasında yüzmek, kayak yapmak ve daha birçok sporla ilgilendim. Nerede sporla ilgili bir şey var, ben hep onun içindeydim. Aşırı keyif aldığım, hep orada olmak istediğim anlardı bu anlar. Sonrasında lise sınavları gibi sebeplerle spor faaliyetleri hayatımdan bir dönem çıktı. Hızlıca geçen öğrencilik yıllarımda da artık spor sadece özlemle baktığım yerde kalmıştı. O dönemlerde triatlonun ne olduğunu bilmiyordum. Bu nedenle de triatlet olmak aslında aklımda yoktu.
Çok küçük yaşlardan itibaren sporla içli dışlısınız. Peki, sizi triatlon disiplinine çeken şey neydi? Bir dönüm noktası var mı?
İş hayatına başladım ve sürekli masa başı çalışmak kendimi hantal hissettirmeye başlamıştı. Hareketli üniversite hayatından sonra tam zamanlı çalışmaya başlamak sizi bir döngünün içine sokuyor. Uyanıyordum, işe gidiyordum ve eve geliyordum. Elbette bunların yanında başka şeyler de yapıyordum ama yeterince iyi hissetmiyordum. Bu süreçte koşuyu tekrar hayatıma soktum ve sonrasında o çevredeki insanlarla beraber bir yol bisikleti macerasına atıldım. İşte o zaman triatlonu duymaya başlamıştım. Yüzme, bisiklet ve koşu branşlarından oluşan bu sporu yapmam için aslında önümde artık hiç engel yoktu. Küçüklükten bir yüzme geçmişim vardı. Bisiklete de çocukluğumdan beri keyifle biniyordum. Tabii ki bisiklet antrenmanlarına yeni başlamıştım ama bu yarışlara katılmam için bir engel değildi. Koşuysa bir şekilde yapılır diyordum. Sonuç olarak, 2019 yılında bu sporu deneyimlemek istedim ve inanılmaz keyif aldım. Hem bu çevredeki sporcu arkadaşlarımın hem ailemin destekleri hem de benim bu alandaki tutkumla beraber yoğun antrenmanlara başladım.
Triatlon fiziksel olduğu kadar mental de bir spor. Siz bu oranı nasıl görüyorsun, mental çalışmalarınızı nasıl yapıyorsunuz?
Oran veremesem de büyük bir parçası diyebilirim. Zaman zaman bu oran değişiklik gösteriyor. Özellikle antrenman yapmak istemediğinizde, antrenman sırasında fiziksel olarak zorlanıp devam etmeniz gerektiğinde, sakatlık veya hastalık yaşadığınızda, yarışta işler istediğiniz gibi gitmediğinde… Burada mental olarak güçlü durabilmeniz sportif başarınızı belirliyor. İşler kolay olduğunda herkes yapıyor. Asıl zorluksa istediğiniz gibi gitmediğinde hala orada kalabilmek ve sonuca odaklanabilmek.
Ben bunu nasıl sağlıyorum? Kendimi zorlamayı seven biriyim. Yapılamayanı yapmak isterim. “Hayır” ve “Olmuyor” benim için son çaredir. Fakat tabii ki ben de çok zorlandığım anlar yaşıyorum. Hatta antrenmanda ağladığımı biliyorum. ☺ Böyle durumlarda yalnız olmadığımı bilmek bana iyi geliyor. Birçok sporcu böyle anlar yaşıyor. Hatta sadece spor yaparken değil hayatın her alanında yaşıyoruz bunları. Sonuca odaklanmak bence anda kalmanızı sağlıyor. Bir de size destek olan insanların varlığı, motivasyonel konuşmalar da psikolojik sağlığa fayda sağlıyor.
Bir yarış sizin için fiziksel ve mental olarak ne zaman başlıyor? Hazırlık süreciniz her yarış için aynı mı?
O yıl yarışacağım hedef yarışlarımı sene başından antrenörümle beraber belirliyoruz. Bunları takvime yerleştirdikten sonra antrenörüm yarışlarıma göre haftalık planlamalarımı büyük resme bakarak yapıyor. Ne zaman yükleneceğimiz ne zaman dinleneceğim ne zaman antrenman yarışları yapacağım zaten belli oluyor. Kısacası, fiziksel olarak neredeyse tüm yıl hazırlanıyoruz. Dinlenmek, beslenmek de bunun büyük bir parçası.
Her ne kadar zor antrenmanları çıkarırken mental olarak zorlansam da asıl süreç benim için yaklaşık bir ay önce başlıyor. Parkuru inceliyorum. Bir önceki yıllarda yarışanların dereceleri, yorumları, geri bildirimleri, kullandıkları malzemelere kadar bakıyorum. Sonrasında artık hayal etmek kalıyor. Bu egzersizi yaparken sanki o gün yaşıyormuşçasına nabzım yükseliyor. Uyandığım o ilk andan, edeceğim kahvaltıya, ısınmaya, yarışın her anını düşünerek birkaç gün geçiriyorum.
Hazırlık süreci her yarış için değişiyor. Bunlar büyük değişiklikler değil tabii ki, ama antrenmanlarımız yokuşlu parkur için farklı, koşu teknikse farklı veya mesafelere göre bile değişiklik gösteriyor. Fakat antrenman bilimi bu kadar karmaşık değil tabii ki. Yapılması gereken şeyler aşağı yukarı belli. Yarışın mesafesi ve branşların zorluk veya teknik değişimine göre adapte ettiğimiz farklı antrenmanlar oluyor.
Triatlonu 3 kelimeyle özetlemek gerekirse ne derdiniz?
Tutku, disiplin, süreklilik. Bence bu üçü olmadan asla şu an olduğum yerde olamazdım.
Ofiste beyaz yakalı, dışarıda sporcu… İki kimliği birden taşımak zor olmuyor mu?
Evet, bu gerçekten bazen çok zorluyor. Öncelikle zaman yönetiminizin çok iyi olması gerekiyor. Ciddi bir hafta planı yapıyor ve bundan kolay kolay sapmıyorum. Sabah erken saatlerde antrenmanım bitiyor. Bitmiş derken kafamda da bitiyor ve artık günü işle geçireceğim zaman dilimine giriyorum. Bu aralıkta fiziksel olarak dinlenirken mental olarak çalışıyorum. İşlerim bitince ikinci antrenmanıma geçiyorum ve sonrasında da tekrar dinleniyorum. İki kimliğin olması aslında bence keyifli ve bir bakıma da benim için sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Gün içinde farklı şeylere odaklanmak, birbirinden bağımsız diyalogların içinde olmanın beni beslediğine inanıyorum.
Sportif başarıların ardından iş hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu? Ofiste bu spora ya da başka spora yönlendirdiğiniz birileri oldu mu?
Öncelikle ben de sıfırdan başladığım için şirketteki birçok arkadaşım pandemi döneminde bu işi ne kadar hayatıma soktuğumu bir süre göremedi. Fakat zamanla benim de yarışlardaki başarılarım duyulmaya başladıktan sonra çok pozitif şeyler duymaya başladım. Bunlar beni çok mutlu ve motive etti. Birçok arkadaşım neler yaptığımı, nasıl yaptığımı sormaya başladı. Triatlon olmasa da bazıları koşuya bazıları da bisiklete başladı. Bu süreçte ben de onlara destek oldum tabii ki. Bazen yarışlar seçtik, bazen teknik ekipman…
Şimdi toplantı açılışlarında genelde sporla ilgili bir şeyler kesinlikle konuşuyoruz ve az da olsa onları motive edip hayatlarına egzersizi katabildiğim için benden mutlusu yok!
Triatlon etapları içinde favori branşınız hangisi? Yüzme, bisiklet, koşu?
Benim en keyif aldığım branş bisiklet. Aralarında sevmediğim veya bir şekilde kendimi kötü hissettiğim bir branş asla yok. Hepsinin keyfi çok ayrı. Koşuyu her yerde çok rahat yapabildiğim için seviyorum. Bisikletle yeni yerleri keşfetmek ve doğanın içinde olmak bambaşka bir his. Aynı zamanda bunu birlikte olmaktan keyif aldığınız insanlarla yapıyorsunuz. İşte o en güzeli!
Birçok ülkede, şehirde yarıştınız. En çok hangi lokasyon aklınızda yer etti ve henüz gitmediğiniz yerlerden en çok nerede yarışmak isterdiniz?
Bence ülkemizde yapılan yarışlar gerçekten çok kaliteli. Türkiye’de yarışmayı seviyorum. Yurt dışı tecrübem tabii ki daha sınırlı. Geçen yıl Montenegro’da yarı mesafede birinci olmuştum. O yarışın atmosferi de çok güzeldi. Dağların arasında denize girip yine o manzarada bisiklet ve koşu yapmıştık. Farklı milletlerden insanlarla yarışmak da kendinizi karşılaştırmanız için gayet iyi bir deneyim oluyor.
Ben farklı deneyimleri seviyorum. Türkiye’de benzeri olan yarışlara gitmektense dünya çapında kesin yapılması gereken parkurları görme arzusundayım. Gideceğim bir sonraki yarış da bunun benzeri olacak. Aynı şekilde Amerika’da Alcatraz’dan Kaçış adlı bir triatlon yarışı var. Onu da görmek isterim. Ayrıca Almanya’da Challenge Roth adlı bir yarış var. Seyircileri yarışmacılara inanılmaz bir ortam yaratıyor. O da kesin yapılacaklar listemde.
Temmuz ayı sonunda yurt dışında bir yarışınız daha olacak bize bundan da bahseder misiniz? Bu yarışta hedefiniz nedir?
Katılacağım yarış gerçekten Avrupa’nın en zor triatlon yarışlarından biri. Tabii ki tam mesafe triatlon yarışı değil ama yarı mesafeler arasında sayılı parkurlardan biri. Alpe d’huez triatlonunda 2.2 Km bir barajda yüzüp, 118 km içerisinde 3200 m irtifa kazanacağımız bir bisiklet parkuruna geçiyoruz. Sonrasında da 1800 m irtifada 320 m tırmanışlı olan 20 kilometrelik koşu parkuru ile finişi göreceğiz. Hem bisikletin çok tırmanışlı olması hem koşunun alışık olmadığımız yüksek bir irtifada olması hem de yine koşarken yokuşlar çıkmak bu yarışı gerçekten zorlaştırıyor. Türkiye’de kadın olmak biliyoruz ki her açıdan zor. Ben fikir olarak erkek ve kadının fiziksel farklılıklarını bir kenara koyarak insan olarak aynı şartlarda yaşamalarını savunuyorum. Yani aslında pozitif ayrımcılığa da karşıyım. Cinsiyetimiz koşullarımızı değiştirmemeli. Daha gidecek çok yolumuz var. Bu yarışı aslında kendimce bir farkındalık yaratmak ve bu konuya değinmek için seçtim. Ben bir kadın olarak böylesine zorlu bir yarışta erkek sporcularla beraber başlayıp finişi göreceğim. Onlarla beraber mücadele edeceğim. İlk hedefim bu konuya biraz olsun dikkat çekip toplumsal farkındalığa az da olsa katkı sağlayabilmek. İkinci hedefim ise uzun zamandır çalıştığım bu yarışta iyi bir derece alabilmek.
Bu spora başlamak isteyenlere ne gibi tavsiyeleriniz olur?
Spora herkes başlıyor. Önemli olan bu motivasyonu koruyabilmek. Bu motivasyon herkes için değişiklik gösteriyor. Bazıları için dereceye girmek, bazıları için kilo vermek veya sağlıklı yaşam sürmek olabilir. En kritik şeyin aynı motivasyonu paylaşan kişilerle bir arada olmak olduğunu düşünüyorum. Çünkü orada kurulan arkadaşlıklarla spor alışkanlık haline gelmeye başlıyor. Süreklilik ise bir sporun en önemli parçası. Bir gelişim sağlamak için yaptığımız işi tekrarlamamız gerekiyor. Böyle olunca sonucunu görmemek mümkün değil. İşte o sonucu aldıktan sonra tatmin olmaya başlıyoruz. Bu yolculuğu deneyimlemek için ilk önce bir adım atmak lazım.